Alemci

İmpalaların, şavrolelerin tedavülde olduğu dönemlerde geçen bir olay.. Alemci bir abi, arabanın arkasına davul zurnacıyı almış geziyor...  Davulcu ve zurnacı dönemin şarkılarını, türkülerini, oyun havalarını çalıyor...  Abi de bir yandan arabayı kullanırken, bir yandan da birasını içiyor... 
Arka koltuk orkestrası kıvamına gelmiş, coşku içinde çalmayı sürdürürken...  Birden müzik kesiliyor, davul-zurnacı susuyor. Abi birasından bir yudum, sigarasından bir nefes çekiyor... Dikiz aynasından orkestrasına bakıp soruyor:
— N’oldu lan? Niye sustunuz?
Adamlar:
— Abi... Mezarlığın önünden geçiyoruz da...
Abi:
— Haaaaa!! Fatiha'yı çalın lan o zaman!!!

Ördek..

Anaokulunda öğretmen çocuklara boya kitabını açtırmış ve elinde şemsiye tutan ördeğin bulunduğu sayfayı buldurup:
— Hadi çocuklar!! Şimdi ördeği sarıya, şemsiyeyi yeşile boyayacaksınız!
Sıraların arasında gezerken Alihan’ın ördeği itfaiye arabası gibi kıpkırmızı boyadığını görür , Hafif kızarak:
— Alihan! Sen kaç kere kırmızı ördek gördün bakayım? Ha?!
Ayağa kalkan Alihan:
— Öğretmenim! Siz elinde şemsiye ile gezen ördeği kaç kere gördüyseniz o kadar!
                                                                                                                  Yıldırım Tuna


Bilgece..

Bir bilgeye sormuşlar
— Efendim, dünyada en çok kimi seversiniz?
— Terzimi severim.
— Aman üstad, dünyada sevecek o kadar çok kimse varken terzi de kim oluyor? O da nereden çıktı?
— Dostlarım, evet ben terzimi severim. Çünkü ona her gittiğimde, benim ölçümü yeniden alır. Ama ötekiler öyle değildir. Bir kez benim hakkımda karar verirler, ölünceye kadar da, beni hep aynı gözle görürler.
Bir bilgeye sormuşlar...
— Dünyada en güzel şey ne?
— Sevmek.
— Peki sonra?
— Sevilmek.
— Neden sevmek sevilmekten önce geliyor?
— İnsan sevdiğine sevildiğinden daha çok emindir.
Bir bilgeye sormuşlar...
— Nasıl insan oluruz?
— Üç adım atlama gibi.
— Yani?
— Önce sana kötülük yapanlara kötülük düşünmemen gelir. İnsanlığa attığın ilk adım budur... Sana kötülük yapanlara iyilik yapabildiğin an ise ikinci büyük adımı atar ve hakiki insan olmaya başlarsın. Nihayet, sana iyilik yapanla kötülük yapan arasında bir fark hissetmeyecek hale geldiğin zaman insan olursun...
Bir bilgeye sormuşlar...
— Nasıl bu kadar doğru kararlar alabiliyorsunuz?
— Deneyim.
— O deneyimi nasıl kazandınız?
— Hatalarımla...
Bir bilgeye sormuşlar...
— Canınız ne istiyor?
— Canım hiçbir şey istememeyi istiyor. Bu ruh halinin adı gönül yorgunluğudur...
Bir bilgeye sormuşlar...
— Bir insanın zekâsını nereden anlarsınız?
— Konuşmasından.
— Ya hiç konuşmazsa?
— O kadar akıllı insan yoktur ki!
Bir bilgeye sormuşlar...
— En mutlu insan kimdir?
— Dağdaki çobandır.
— Neden?
— Çünkü insan bildikleriyle yaşar, onun bildikleri koyunları ve çevresiyle sınırlı, kendisini mutsuz edecek veya kafasını karıştıracak fazla bir bilgiye sahip değil.

Amerikalı..

Amerikalıların da çok sevdikleri söylenen bir fıkra:
İyilik melekleri ABD’yi yarattıklarında; ilk doğan Amerikalının beşiğine, ondan sonra doğacakları da sarmalayacak biçimde, dünyanın en güzel 3 nimetini koymaya kalkmışlar.
Her doğan Amerikalı dürüst, akıllı ve zengin olarak yaşayacakmış.Ne var ki, iyilik melekleri durumdan haberdar etmemişler İblis’i. İblis de, kendisinin önemsenmemiş olmasına çok kızmış:
— O meleklerin Amerikalılara sundukları o 3 armağanın gerçekleşmesini, engelleyecek bir gücümün olduğunu unutmamaları gerekirdi, diye bağırmış. İşte ben de o 3 nimetin, hiçbir Amerikalı da toplanamayacağını ilan ediyorum; sadece 2 tanesiyle yetinecekler.!!
Dürüst ve akıllı olanlar, zengin olamayacaklar.
Akıllı ve zengin olanlar, dürüst olamayacaklar.
Dürüst ve zengin olanlar da akıllı olamayacaklar.
Ve sonsuza dek, böyle sürecek bu.

Kardeşinle Evliyim…

Pazar günü kiliseye yığılan kasaba halkı tam dualara başlayacakken mihrapta birden şeytan görünür... Cemaat dehşet içinde kapıya hücum eder.. Beş dakikada, arka sıralardan birinde oturan yaşlı bir adam hariç herkes kiliseyi terk eder. Şeytan kafasını kaldırır ve yaşlı adamı görür.. Onun niye kaçmadığını merak eder.
— Sen benim kim olduğumu biliyor musun?
— Evet efendim, biliyorum.
— Herkes kaçtı. Sen neden hâlâ buradasın o zaman? Benden korkmuyor musun?
— Hayır efendim. Ben, 48 yıldır kız kardeşinizle evliyim.


Karşı Köy...

Arasından ırmak geçen iki köyün insanları birbirlerini pek sevmez, ufak bir olayda bile birbirlerine yüklenmeyi fırsat bilirlermiş. Nasıl olduysa? Öbür yakadan bir köylü, beri yakadan Ayşe'yle evlenir. Evliliğin daha ilk günlerinde, yeni damat sabah erkenden ırmağa gider, gusül abdesti alır sonra beri yakaya dönerek:
—Ayşe bana yetmiyor!!! Yok mu vereceğiniz başka bir gelin daha!!?!!! diye avazı çıktığı kadar bağırırır.. Her gün aynı görüntü ve bağırtıyla muhatap olan beri yaka köylülerini alır bir düşünce.. Belli ki çok rahatsızlar, çare ararlar, köy kahvesinde derin derin düşünürlerken, akıl adamlarından biri:
— Buldum! Yarın, hep birlikte ırmak kenarına gidiyoruz,
Sabah erkenden köylüler topluca ırmak kenarına gider. Az sonra karşı köylü yeni damat gelir. Köylüleri görünce biraz daha afili, havalı bir şekilde önce kültür-fizik yapar, suya girer, boy abdestini alır ve avazı çıktığı kadar bağırır:
— Hey!!. Karşı köylü kayınçolar! Ayşe bana yetmiyor, yok mu başka gelin!!
Beri köyün sözcüsü hemen öne çıkar ve avaz avaz bağırır:
—Haydi, oradan ulen!!. Ayşe, bütün köye yetiyordu, sana mı yetmeyecek.


Bakla...

Sarıklı bir imamın, en yakın müridinin ağzı bir hayli bozuktur. Yerli yersiz küfreder:
— Anasını avradını, kızını kısrağını... der dururmuş.Bu duruma hayli bozulan sarıklı imam,  müridini küfredip durmaması için defalarca uyarır, lakin çabaları boşa gider, başa çıkamaz.
Sonunda da, küfürbaz müridini karşısına alır:
— Ağzına bir bakla al, tam küfredeceğin sırada o baklayı çevir ağzında...
Mürit ağzına aldığı bakla sayesinde içerden fırlayan küfür salvolarını böylece bitirir..
Günlerden bir gün sarıklı imamla müridi, bir mahalleden geçerken; bir evin kafesli penceresinden bir kadın sesi yükselir:
— İmam efendi!! İmam efendi!! Biraz durur musunuz?
İmamla müridi bu sesle durur. Aradan 5 dakika geçer, 10 dakika geçer.. Pencereden ne ses ne seda, kimsenin çıktığı yok. Sonunda sessizliği kafesin arkasındaki aynı kadının sesi bozar:
— İmam efendi gidebilirsiniz; sizin sarığınıza bakarak tavuğu kuluçkaya yatırmam gerekti.. Tavukları, bir imam sarığına bakarak kuluçkaya yatırınca; civcivleri de tepeli çıkıyor, dediler de... Gidebilirsiniz artık...
Olanlara tepesi iyice atan sarıklı imam, yanındaki müridine hışımla döner:
— Çıkar ağzındaki baklayı!!.