Ölümden sonra yeniden dirilişe inanan iki sevgili birbirlerine söz verirler. Hangisi önce ölürse, öteki tarafından "çağrıldığında" hemen gelecek ve kendisine sorulan her soruyu doğru olarak yanıtlayacaktır.
John öldükten birkaç ay sonra, sevgilisi Martha, birbirlerine verdikleri bu sözü anımsar ve John'un ruhunu çağırır, onunla konuşmaya başlar:
- Birbirimize verdiğimiz sözü anımsıyorsun değil mi, John? Bana oralar hakkında biraz bilgi vereceksin, değil mi?
John tane tane anlatmaya başlar:
- Burada bulut denen şey yok, gök her gün masmavi, güneş her zaman pırıl pırıl, öğleden sonraları tatlı bir meltem esiyor, geceler ise sımsıcak..." Martha, biraz daha ayrıntı öğrenmek ister:
- John, her şeyi çekinmeden anlatırmısın lütfen!
John:
- Sabahları saat onbirde uyanıyoruz... Nefis bir kahvaltıdan sonra plaja gidiyoruz... Önüm, arkam, sağım, solum, dünyanın en güzel kadınlarıyla dolu... Tümü üstsüz olarak dolaşıyor ya da yatıp güneşleniyor. İçlerinden gözüne çarptıklarım, kendilerini tutamıyorlar, ya başımı ya da vücudumun başka bir yerini okşuyorlar ve bana çok çok güzel şeyler söylüyorlar...
Kimileri daha ileri gidip, bana sarılıyorlar, beni kucaklıyorlar... Öğle yemeğinden sonra özel odalara çekilip, bir iki saat şekerleme yapıyoruz... Sonra da harika bir gece yaşamına başlıyoruz. Gece de, gündüz de aşk ve eğlence içinde burası..
Martha bir yandan kendini frenleyip, kıskançlığını belli etmemeye çalışırken, bir yandan da hafif bir öfkeyle mırıldanır:
- Bizim cennet diye bildiğimiz, meğer böyle bir yermiş, ha?
John’un birden sesi yükselir:
- Sana cennetten söz eden kim? Ben şimdi şirin bir fino köpeğiyim ve şu anda sahibim bayanla Miami'de tatildeyiz...
John öldükten birkaç ay sonra, sevgilisi Martha, birbirlerine verdikleri bu sözü anımsar ve John'un ruhunu çağırır, onunla konuşmaya başlar:
- Birbirimize verdiğimiz sözü anımsıyorsun değil mi, John? Bana oralar hakkında biraz bilgi vereceksin, değil mi?
John tane tane anlatmaya başlar:
- Burada bulut denen şey yok, gök her gün masmavi, güneş her zaman pırıl pırıl, öğleden sonraları tatlı bir meltem esiyor, geceler ise sımsıcak..." Martha, biraz daha ayrıntı öğrenmek ister:
- John, her şeyi çekinmeden anlatırmısın lütfen!
John:
- Sabahları saat onbirde uyanıyoruz... Nefis bir kahvaltıdan sonra plaja gidiyoruz... Önüm, arkam, sağım, solum, dünyanın en güzel kadınlarıyla dolu... Tümü üstsüz olarak dolaşıyor ya da yatıp güneşleniyor. İçlerinden gözüne çarptıklarım, kendilerini tutamıyorlar, ya başımı ya da vücudumun başka bir yerini okşuyorlar ve bana çok çok güzel şeyler söylüyorlar...
Kimileri daha ileri gidip, bana sarılıyorlar, beni kucaklıyorlar... Öğle yemeğinden sonra özel odalara çekilip, bir iki saat şekerleme yapıyoruz... Sonra da harika bir gece yaşamına başlıyoruz. Gece de, gündüz de aşk ve eğlence içinde burası..
Martha bir yandan kendini frenleyip, kıskançlığını belli etmemeye çalışırken, bir yandan da hafif bir öfkeyle mırıldanır:
- Bizim cennet diye bildiğimiz, meğer böyle bir yermiş, ha?
John’un birden sesi yükselir:
- Sana cennetten söz eden kim? Ben şimdi şirin bir fino köpeğiyim ve şu anda sahibim bayanla Miami'de tatildeyiz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder