Rota!!

Savaş gemisi karanlık ve sisli bir gecede yol alırken, kaptan köşkündeki komutan tam karşıda ve uzakta üzerlerine doğru gelen bir ışık fark eder. Hemen karşı tarafa sinyal gönderir ve şu mesajı geçer:
— Derhal rotanızı 30 derece doğuya çevirin.
Karşıdan anında yanıt gelir:
— Sen rotanı 30 derece batıya çevir!
Şaşıran komutan, sinirlenir, mesajı yineler:
— Rotanı derhal 30 derece doğuya çevir, emrediyorum!
Karşıdan:
— Asıl sen rotanı 30 derece batıya çevir!
Komutan öfkeden küplere biner, bu kez mesaj da:
— Ben 30 yıllık kaptanım, sana son kez emrediyorum, rotanı 30 derece doğuya çevir!
Yanıt:
— Sen 30 senelik kaptansan ben de 20 senelik denizciyim, sen rotanı 30 derece batıya çevir!
Sinir katsayısı fırlayan komutan, mürettebata tüm topları ateşe hazır hale getirmelerini emreder ve son mesajını gönderir:
—Burası bir savaş gemisi, rotanı 30 derece batıya çevirmezsen ateşe başlayacağız!
Karşıdan:
—Burası da bir deniz feneri ve ben fener bekçisi Oliver! Rotayı 30 derece doğuya çevirmezsen, birazdan kayalara çarpacaksın komutan!..

Bal Getiriyor!!

Çoban; su kenarında koyunları otlatırken, bir ağacın altında bikini ile güneşlenen Fransız turisti görür, gözlerine inanamaz. Uzun süre dağda olmanın verdiği abazalık da üzerine tuz biber olunca, dayanamaz, kadına tecavüz eder. Ama ne tecavüz!! Defalarca ve saatlerce...
Fransız turist soluğu jandarma da alır. Jandarma çobanı yakalar, ifadesini alırken davacı araya girer:
— Ben böyle bir erkeği ne gördüm, ne de duydum!!, Benimle birlikte Fransa’ya gelirse şikayetimi geri alırım!
Çoban:
— Ben nasıl gelirim, koyunlar var, çoluk çocuk var, gelemem!
Bir taraftan kadının ısrarı, diğer taraftan hapse girmenin verdiği dayatma ile iyice sıkışan çoban:
—Bir dakika!! Benim bir kardeşim var, o bekârdır, onu alıp götür!
Fransız turist;
— O da senin gibi mi? Yani güçlü kuvvetli erkek mi?
Rahatlayan çoban gülümser:
- Valla bilmiyorum!! Ama 2 yıl önce bir ayıya tecavüz etmişti, ayı, 2 yıldır hala bal getiriyor…

LAYIGLIG NEDIR?

Musa Ağacık, yıllardır yaptığı röportajların küçük bir bölümünü "Musa'dan Beri" adli kitapta topladı. Türkiye'nin son yıllardaki serüvenini daha iyi görmek için okunması gereken kitaptan birkaç satır aktaralım.


Ağrı'da konuştuğu 75 yaşındaki Hacı Sıddık Bilgin diyor ki:
— Musa Bey, biz Atatürk'ü çok seviyoruz...
— Zorunuz nedir, neden Atatürk'ü seviyorsunuz baba?
— Çünkü Atatürk LAYIGLIGI getirmiştir!
— Layiglik nedir Sıddık Baba?
— Camiye giden camiye layıgtir, kerhaneye giden, kerhaneye layıgtir...
— Bu mudur?
— Heee Budur.

Nasıl anlatırsan anlat, anlatabildiğin, karşındakinin anlayabildiği kadarıdır..

Kimse...

Erenlerden biri sabaha karşı, her zaman ki zurna durumuyla evine gidebilmek için olağanüstü çaba sarf ederken caminin yanında kazılı bir inşaat çukuruna yuvarlanır. Bir süre çukurdan çıkmak için debelenir, debenir, başaramayacağını da anlayınca, başlar bağırmağa:
— Kimse yokmuuuuu!!
— Kimse yokmuuuu!!!!
Bir iki... derken, son seslenişini sabah ezanı için camiye gelmekte olan imama duyurabilir.  Sesin geldiği yere yönelen imam:
— Kim var orda (!?!).
Baba eren:
- Çukura düştüüüm.. Çıkar beni buradan İmam efendiiii...
İmam:
— Vay! Seni sarhoş, seni ayyaş vay!!, Gördünmü ne hallere düştün? Seni oradan 2 şartla çıkartırım bilmiş ol!!
— Söyle imam efendi, ocağına düştüm!! Ne dersen yapacam!!
İmam:
— Bir!!! İçkiye tövbe edeceeen, ağzına bir daha içki sürmeyceeeen!
— İki!! Namaza başlıyacaaan, her namaz vakti camiye geleceeen!!……………………………….
Derin bir sessizliği baba eren bozar:
— Başka kimse yok muuuuu!!!!

Düzensizlik....

Her şeyin aşırı düzenli olmasını aklına iyice çivileyen emekli bir asker, sivil giyinmeye başladıktan bir süre sonra, sivil doktorlardan birine gider. Muayene odasına alınınca da; önce ceketini çıkartır, eliyle bir güzel süpürdükten sonra, ikiye katlayarak yandaki masanın üstüne koyar.
Arkasından kravatını çıkarıp silkeler ve üçe katlayarak ceketinin yanına koyar. Gömleğini çıkarınca da; önünü yeniden ilikleyip, kollarını düğmelerin üstünde kavuşturduktan sonra, dörde katlayarak kravatının yanına koyar.Nihayet pantolonunu da çıkartır; paçalarını birleştirip uzatır masanın üstüne ve kitaplıktan kalın mı kalın 5-6 cilt alarak pantolonun üstüne dizer, ütüsü bozulmaması için.Külotunu çıkarınca da, kare biçiminde katlayarak ötekilerin yanına bırakır.Derken emekli askerin aklına birden, pantolonunun cebinde unuttuğu kâğıt mendil paketi gelir. Hemen pantolonun üstündeki ciltleri kaldırır, pantolonunu eline alır, cebindeki kâğıt mendil paketini çıkartır; arkasından yeniden pantolonun paçalarını üst üste getirerek masanın üstüne uzatır ve kalın kitap ciltlerini de, tekrar dizer pantolonun üstüne.
Doktor bir hayli çatılmış kaşlarla, emekli askerin soyunmasını ve yaptıklarını izler.
Nihayet karşısında çırılçıplak duran yaşlı adama:
— Neyiniz var? Neden geldiniz bana?
Emekli asker, önüne doğru eğilerek iki eliyle bacaklarının arasını gösterir:
— Bunun için geldim...
Doktor, homurtulu bir sesle:
— Söyleyin neyiniz var, şikâyetiniz ne?.
— Görmüyor musunuz? Yarısı ötekinden biraz daha sarkık aşağıya doğru...
— Ee, ne olmuş yani?
— Ne olmuşu var mı, hafiften de olsa bir düzensizlik yaratıyor; hemen düzeltmek gerekmez mi? Vatanını milletini seven bir insan, en küçük bir düzensizliğe bile asla aldırmazlık edemez!!      

KABAK!!!
Nasrettin Hoca’ya:
— Sence, cüzdan sıkışıklığına uğramış bir “adalet”le, adalet sıkışıklığına uğramış bir “şark demokrasisi” neye benziyor?
Hoca:
—Kabağa!! Yüzünden de okusan “kabak”, tersinden de okusan “kabak” ...

Çetin ALTAN’dan...

Al, yoksa!!

Çanakkale'den kalkan otobüse, 30–32 yaşlarında, kucağında bebeği ile bir kadın biner. Yanına da iri kıyım bir adam oturur.
Otobüs Ezine'ye ulaştığında kadın çocuğunu emzirmek için memesini çocuğuna verir. Ancak çocuk inatla memeyi emmek istemez. Çocuğuna kızan kadın sert bir sesle:
—Al yoksa amcaya veririm!
Adam göz ucuyla bakar sonrada önüne döner...
Ayvacık'a geldiklerinde kadın yine memesini çıkarır ve emzirmek ister,çocuk yine emmez. Aynı sözler kadının ağzından dökülür;
—Al yoksa amcaya veririm.
Her durakta tekrarlanan bu durum, Küçükkuyu, Altınoluk, Güre, Akçay derken otobüs Edremit’e gelir.Burada da kadın;
—Al!! Yoksa amcaya veririm, deyince adam dayanamaz;
—Hanım hanım!! Artık yeter!! Vereceksen ver!! Ben taa Ayvacık'ta inecektim, buralara geldim aaaa!!...

Neden Çirparsun!!

Temel ile Dursun Londra'da gezinirken bakmışlar ki ahali haldır huldur bir yere gidiyor..
Sormuşlar..
U2'nin konseri varmış..
Bizimkiler:
" Cidelum, biz de corelum !!" deyip soluğu stadyumda almışlar..
Konser başlamış..
Millet coşkuyla şarkılara eşlik ediyor..
Bizimkiler de eğlenir gibi yapıyor..
Solistleri Bono, birden müziği durdurup, iki elini birbirine vurarak şaklatmış..
Herkes şaşkın..
İki üç saniye sonra bir daha şaklatmış..
Bir daha..
Sonra kalabalığa dönmüş:
— Niye böyle yapıyorum biliyor musunuz?
On binlerce kişiden çıt yok..
Bono, sorusunu kendisi yanıtlamış:
— Afrika açlık çekiyor! Ben elimi her çırptığımda oralarda bir çocuk ölüyor!!!
Refah toplumunun bireyleri bu gerçeğin böyle ifade edilmesinden şaşkın, şoklanmış gibi soliste bakarken gerilerden Temel'in sesi yükselmiş..
— Ula! Ulaaa! Coduğumun evladı. Sen de elini çırpma o zaman!!

Paradoks!!



Bir Japon, İstanbul'da geçirdiği bir haftanın sonunda bizle ilgili izlenimleri sorulduğunda şunları söylüyor:
— Türklerin evine gittiğinizde, tanımasalar da buyur ediyorlar. Siz oturmadan kimse oturmuyor. Siz sofraya geçmeden kimse geçmiyor. En iyi yere sizi oturtuyorlar. Siz yemeğe başlamadan kimse başlamıyor. Zorla her yemekten tattırıyorlar. Siz kalkmadan kimse, evin çocuğu bile sofradan kalkmıyor. Çay, kahve, meyve, ikram bitmiyor. Herkes sizi rahat ettirmek için uğraşıyor.Kumandayı elinize veriyorlar.. Sırtınıza, altınıza yastık konuyor. Yorgunluktan ölseler bile siz kalkmadan kimse gidip yatmıyor. Gitmeye yeltendiğinizde bu kez bırakmıyorlar. Yataklarını veriyorlar, kendileri kanepede, koltukta yatıyor.
  Sonra evden çıkıyorsunuz aynı adamlar 180 derece değişiveriyor. Herkes arabasını üstünüze sürüyor. Arabanın burnunu çıkarmazsanız kimse yol vermiyor. Kornalar, küfürler. şerit değiştirmek bile mümkün değil. Yayaysanız ışık olmayan bir geçitten mümkünü yok geçemezsiniz.
Evde öyle, arabada böyle, nasıl oluyor? Bu işi çözemedim!