Tepki!!

Klasik Tepki:
— Sıraya geç kardeşim.
Neoklasik Tepki:
— Şeker kardeşiim sıraya geçiver.
Realist Tepki:
— Sıra var.
Sürrealist Tepki:
— Sallandıracaksın bunlardan ikisini Kızılay'da bak bir daha yapabiliyorlar mı?
Romantik Tepki:
— Beyefendi galiba sırayı görmediniz?
Modern Tepki:
— Efendim insanımız eğitimsiz. Hâlbuki Avrupa’da…
Postmodern Tepki:
— Sırana geç lan ayı!
Uzlaşımcı Tepki:
— Acelesi olmasa geçmezdi, üzmeyin garibi…
Devrimci Tepki:
— Altyapı sorunları çözülmeden halkımız sıraya geçmez. Devrim olunca… Herkes hizaya gelecek.
Kaderci Tepki:
— İki dakika fazla beklesek kıyamet mi kopar? Kısmetse hepimizin işi görülür.
Felsefeci ( Septik Kuşkucu) Tepki:
— Ön ve arka kavramları görecelidir. O tarafın ön olduğuna kim karar verdi? Öne geçtiğini zanneden aslında arkaya geçmiş olabilir.
Kantçı Tepki:
— Efendim, algılanmayan şeyler yok demektir. Bakmayın o tarafa adam yok olur.
Kötümser Varoluşçu Tepki:
— Herkes bir gün ölecek. Onurlu bir şekilde bekleyin. Bir gün o adamda ölecek.
İyimser Varoluşçu Tepki:
— Sıkmayın canınızı, şu anın tadını çıkarmaya çalışın. Bakın ne güzel hayattasınız ve birileri önünüze geçebiliyor.
Hümanist Tepki:
— İnsanlık bir bütündür. Birbirimiz hepimiz, hepimiz birbirimiz için. Dolayısıyla birimiz öne geçince, aslında hepimiz öne geçmiş oluyoruz.


Cumhuriyet Bayramımız Kutlu Olsun!!





Osmanlı İmparatorluğu'nda, ikinci Meşrutiyetin ilanından altı yıl sonra Birinci Dünya Savaşı başladı. 1914'te başlayan Birinci Dünya Savaşı'na dünyanın belli başlı devletleri katıldı. Dört yıl süren savaş sonunda bizimle birlikte olan devletler yenildi. Savaş kurallarına göre biz de yenilmiş sayıldık. Ülkemiz İngilizler, Yunanlılar, Fransızlar, İtalyanlar tarafından paylaşıldı.
Ulusuna inanan, güvenen Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919'da Samsun'a geldi. Erzurum'da, Sivas’ta kongreler düzenledi. Mustafa Kemal Paşa "Tek bir egemenlik var, o da Milli egemenliktir. Ülkeyi yine ulusun kendi gücü kurtaracaktır." diyordu.
Yurdun dört bir tarafından gelen ulus temsilcileri -milletvekilleri- 23 Nisan 1920 günü Ankara'da Büyük Millet Meclisi'nde toplandı. Meclis, Mustafa Kemal Paşa'yı başkan seçti. Mustafa Kemal Paşa'nın önderliğinde Büyük Millet Meclisi Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı başlattı. Bir yandan efeler, dadaşlar, seymenler bulundukları yörede düşmana karşı koydular. Öte yandan düzenli ordular İnönü'de, Sakarya'da, Dumlupınar'da savaştılar.
Yurdumuz düşmanlardan kurtarıldı. Tahtını, rahatını düşünen padişah, yenilen düşmanla birlikte yurdumuzdan kaçtı. İmzalanan Lozan Barış Antlaşması ile yeni bir devlet doğdu. Bu doğan devletin yönetim biçimi henüz belirlenmemişti.
İkinci dönem Büyük Millet Meclisi 11 Ağustos 1923'te ilk toplantısını yaptı. 13 Ekim 1923'te Ankara Başkent oldu. Atatürk; düşmanın ülkeden atılıp sınırlarımızın belirlenmesinden sonra, çoktan beri tasarladığı cumhuriyetin ilanı üzerinde hazırlıklar yapmaya başladı. 28 Ekim 1923 akşamı yakın arkadaşlarını Çankaya'da yemeğe çağırdı. Onlara , "Yarın Cumhuriyet'i ilan edeceğiz." Dedi.
29 Ekim 1923 günü Atatürk, milletvekilleri ile görüştükten sonra taslağı hazırlanan cumhuriyet önergesi Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne verildi. Meclis önergeyi kabul etti. Böylece ülkemizde cumhuriyet yönetimi kuruldu. Atatürk kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk Cumhurbaşkanı oldu. Cumhuriyet'in ilanı yurtta sevinç ve coşku ile karşılandı.

Cumhuriyet; yurttaşların seçme ve seçilme hakkının olduğu bir yönetimdir. Ulus temsilcilerinin kabul ettiği yasalarla ülkenin yönetilmesidir. Cumhuriyet yönetiminde söz ulusundur. Cumhuriyet'i korumak, kollamak, yaşatmak her yurttaşın ödevidir.


Öyle Söylemek..


- Babaaa!! Matematikten "0" aldım üstelik bir de tokat yedim!.
- A benim sarsak oğlum!! Ne oldu yine!!.
- Örtmen yedi kere sekizi sordu... Ben de elli altı dedim.
- İyi ya! Doğru söylemişsin!!
- Arkasından sekiz kere yediyi sordu...
- Hass...tir, ne fark eder ki.. ?
- Ben de öyle söyledim zaten...???


Aynısı..


İki erkek bir lokantada oturmuş pencereden bakıyorlardı, biri :
- Karşıdan karşıya geçen şu iki kadını görüyor musun; biri karım diğeri ise metresimdir.
- Allah sana uzun ömürler versin şimdi ben de aynısını söyleyecektim... !

Anlatsam!!


Yedi yaşındaki küçük Abraham’ı bizdeki İmam Hatip Okul muadili olan Yahudi ilkokuluna
yazdırırlar. Birinci haftanın sonunda yani cuma günü saat on ikide okul hafta sonu tatiline girince, eve döner.
Annesi sorar:
— Abraham anlat bakalım bu hafta okulda ne öğrendiniz?
— Dinle anne, bu hafta Musa Peygamberi öğrendik.
— Peki, anlatabilir misin?
— Musa Peygamber bir Mossad ajanıydı. Gördüğü eğitim sayesinde Mısır firavununun sarayına kimseye çaktırmadan girdi. Esir alınmış Yahudileri Kızıl denizin kenarına kadar kaçırmayı başardı. Denizi geçmek için bütün Yahudilere emir vererek yüzen köprüler kurdurdu ve Yahudiler Kızıldeniz’in doğusuna geçmeye başladılar. Tam geçerlerken General Firavun, bunları orduları ve zırhlı birlikleri ile takip etmeye başladı. Musa Peygamber cep telefonunu kullanıp Mossad'a haber verdi. Mossad İsrail hava kuvvetlerine bildirince hemen F-16’larla Fantom uçakları köprüye varan Mısır ordusunu ve tankları bombalamaya başladılar, Köprünün yarısına kadar gelmiş Mısır ordusu ve general Firavun denize düşerek boğuldular ve Yahudiler selametle karşı sahile geçtiler.
Annesi dehşetler içinde sorar.
— Abraham, haham hocan cidden, gerçekten böyle mi anlattı?
— Anne tam olarak böyle anlatmadı, ama herifin tam olarak anlattığı şekilde sana anlatsam hepten inanmayacaksın!!
Mete Tizer'den..

Hezeyan!!


Adam hastanede her tarafı paramparça yatan arkadaşına sorar:
— Nasıl oldu?....
— Meşhur Mumba yılanını yakalamak için ormana gittim, demiş arkadaşı zorlukla konuşarak, "Derisinde enlemesine sarı-siyah çizgileri olan, çok ender bulunan bir yılandır Mumba.. Ancak cangıl patikalarına uzanıp güneşlenirken avlayabilirsin onu.. Bir elinle kuyruğunu, aynı anda öbür elinle ensesini yakalaman şart!.. Yoksa ölürsün.."
— Eee?...
— Cangılda sessizce ilerlerken sarı siyah yılanı patikada upuzun güneşlenirken gördüm.. Baş kısmı çalılıkların arasındaydı.. Aynen tarif edildiği gibi sol elimle kuyruğunu tutarken sağ elimle yeşilliklerin arasında kaybolmuş başını bulabilmek için hayvanın vücudunu baş parmağım önde hızla sıyırdım.."
— Eee??... Bu parça parça halin?.
— Sen hiç erkek kaplanın kıçına hızla parmak attın mı??..

Sponsor:))

Basketbolcunun biri o gün ki maçı kazanmanın ödülü olarak evine bir kız atar. Sohbet faslını geçtikten sonra yatak odasına giderler. Kız soyunur oyuncumuzda gömleğini çıkarır. Kolundaki puma dövmesini farkeden kız sorar:
— O dövme de ne öyle?
— Puma’dan sponsorluk almıştım. O yüzden yaptırdım,
Daha sonra pantolonunu çıkarırken, bacağındaki nike dövmesini görür. Kız sorar:
— Peki, bu ne?
— Ne sandın güzelim!! Sıradan bir sporcu mu? Pöh!! O da sponsorumdu. O yüzden yaptırdım.
Sonunda basketbolcu anadan doğma soyunur. Penisinin üstünde aids yazısını görünce kız delirir, başlar bağırmaya:
— Hayvan herif! Ben, asla aidsli biriyle yatmam, niye bana söylemedin aidsli olduğunu? Ben gidiyorum!!
Bunu duyan basketbolcu gayet sakin:
— Dur ya!! Kaç aylıksın!! Birazdan adidas olacak!



İki Zor Soru!!

SORU 1
Bir kadın tanıyorsunuz ve hamile. Sekiz çocuk sahibi, üçü sağır, ikisi kör, biri geri zekalı ve kadın da frengili. Bu kadına kürtaj önerir miydiiniz?
Bu sorunun yanıtına bakmadan önce, şu soruyu yanıtlayın.
SORU 2
Yeni bir lider seçme zamanı ve öyle bir an geliyor ki lideri sizin oyunuz tayin edecek.
Üç aday var ve adaylarla ilgili gerçekler de şunlar: Kimi tercih edersiniz?

Aday A
Düzenbaz politikacılarla işbirliği yapar, falcılara danışır.İki metresi vardır. Sigaralarını uç uca ekler ve günde 8 ila 10 martini içer
Aday B
İki defa işten kovulmuş, öğlene kadar uyur. Kolejdeyken afyon içicisi ve her akşam 1 litreden fazla viski içer.
Aday C

Gözde bir savaş kahramanı. Vejeterjan, sigara içmez, nadiren bir bira içer ve karısını asla aldatmamıştır.
Bu adaylardan hangisini tercih ederdiniz?
Önce karar verin,





Ama yanıtlara bakmayın...

Sonra aşağıya kaydırın ve cevaplara bir bakın






Aday A- Franklin Roosevelt
Aday B- Winston Churchill Aday C- Adolf Hitler Bu arada ilk sorudaki kadına kürtaj yaptıysanız Beethoven'i öldürdünüz.....
İlginç değil mi?

(Birisi için hüküm vermeden önce çok iyi düşünün.)

Simetri:))

Meksika'daki manken kendi göğüs ameliyatını yapan plastik cerrahını, göğüslerinin simetrisini bozduğu gerekçesiyle dava etti.
Ameliyatı yapan doktor ise ' Bana göre bayanın göğüsleri son derece düzgün görünüyordu' diye kendini savundu.
NOT:Ekte doktor ve hastasını görüyorsunuz........:))


Automat:))


New York ta dolaşırken çapkın futbolcunun gözü tuhaf bir otomatik makinesine ilişir. Makinenin üzerinde garip bir yazı dikkatini çeker.
"Bu işi karınızdan daha iyi beceririm."
Şaşkın bir durumda makinenin çalışmasını izlemeye koyulur. Adamın biri gelir; pantolonunun önünü açar ve vücudunun altını makineye iyice yapıştırıp biraz bekler ve gayet memnun, önünü ilikler gider.
Çapkın futbolcu gözlerine inanamaz! Yeteri kadar da tahrik olduğundan makineye yaklaşır; madeni bir doları delikten atar, pantolonunun önünü açar ve biraz önce izlediği adam gibi makineye yapışır.
İşte o an korkunç çığlık etrafta yankılanır ve zavallı kendini makineden kurtarabildiği zaman durum anca anlaşılır!!
Bu bir düğme dikme yani dikiş makinesidir.


HİNT MİTOLOJİSİNE GÖRE:))

Kadının Yaradılışı:
Tanrı,
-Yaprağın hafifliğini
-Ceylanın bakışını
-Güneş ışığının kıvancını
-Sisin gözyaşını aldı
-Rüzgarın kararsızlığını
-Tavşanın ürkekliğini buna ekledi
-Onların üzerine taşların sertliğini
-Balın tadını
-Kaplanın yırtıcılığını
-Ateşin yakıcılığını
-Kışın soğuğunu
-Saksağanın gevezeliğini
-Kumrunun sevgisini kattı
-Bütün bunları karıştırdı, eritti ve kadın yaptı
Yarattığı Kadını, Erkeğe Armağan Etti..

Erkeğin Yaratılışı:
Tanrı,
-Kaplumbağanın yavaşlığını
-Boğanın bakışını
-Fırtına bulutlarının kasvetini
-Tilkinin kurnazlığını
-Boranın dehşetini aldı
-Sülüğün yapışkanlığını
-Kedinin yaramazlığını
-Hindinin kabarışını
-Gergedan derisinin sertliğini onlara ekledi
-Bunların üzerine ayının kabalığını
-Bukalemunun şıpsevdiliğini
-Sivrisineğin vızıltısını kattı ve erkeği yarattı…
Yarattğı Erkeği Adam Etsin Diye Kadına Verdi..

Küresel Isınmanın Dramatik Tebessümü..

Küresel ısınmanın dramatik tebessümü
ABD'li mucit ve devlet adamı Benjamin Franklin'in ilk kez 1750'lerde bir gazetede yayımlamasıyla öne çıkan karikatür sanatı, o gün bu gündür dünyanın çeşitli sosyal ve kültürel krizlerini tebessüm ve çizgi yoluyla bizlere aktarmayı sürdürüyor. Günümüzün kriz biçimleri de, değişen insanlık değerleriyle birlikte dönüşüyor ve karikatür sanatına konu oluyor. İşte, siyasal karikatür alanında öncü çizer Ken Sprague'nun anısına kurulan Ken Sprague Vakfı'nın Londra'da geçen ay düzenlediği ve 'Earthworks 2008' başlığı altında işlenen küresel ısınma konulu karikatür yarışması da bu girişimin son halkasını teşkil ederek, herkesin sıcak kâbusu olan bu konuya dikkat çekmeyi amaçladı. Organizasyon adına konuşan John Renard, yarışmayla ilgili çağrıyı dünyanın dört bir yanına yaptıklarının altını çizerken, espri duygusunun insanların aklını ve kalbini çelen en önemli unsur olduğunu ve bu yüzden küresel ısınmayla mücadelede karikatür sanatının da yapabileceği şeyler olduğuna dair atıfta bulundu. Ancak yarışmaya gönderilen 600 çalışma arasında yer alan 50'nin üzerindeki ülke karikatüristinin işlerine bakıldığında, aslında konunun ne denli dudak bükücü ve endişe verici olduğu da görülebiliyordu.
PEK ÇOĞU DERT YÜKLÜ
Earthworks 2008'e iletilen bu işlerin çoğunda, küresel ısınmanın insanlar ve canlılar ile bitkilerin hayatı üzerinde yarattığı olumsuz etkilerin vurgulanmış olması gözlerden kaçmıyor. Gönderilen karikatürler arasında, birkaç ay önce yaşanan kasırgada 100 binden fazla insanını yitiren Burma'dan gelen iki çalışma da yer alıyor. Bu minvalde karikatürlerde küresel ısınma üzerinden işlenen konular, ani atmosfer değişiklikleriyle birlikte, mercanların yok olmasından yükselen deniz seviyesine, buzulların erimesinden azalan oksijen kaynakları ve yine azalan su kaynaklarına kadar uzanan bir 'sorun çeşitliliğini' tüm duyarlılığıyla gözler önüne seriyor. Bu karikatürlerin gönderildikleri noktalar da, bölgelerden küresel ısınmaya dair yollanan birer raporu andırıyor: Örneğin Yemen ve Suriye'den yarışmaya gönderilmiş eserler, daha çok temiz su ve gıda kaynaklarının azalmasına dikkati çekerken, yükselen hava sıcaklığı da işlenen konular arasına girmiş. Çölleşme ve su kıtlığı ile ilgili konular, nesli tükenen hayvanlar ve kuruyan okyanuslar ise, daha ziyade Afrika, Avustralya ve Güney Amerika'dan iletilmiş karikatürlerle kendisini gösteriyor. Bu yönüyle, Birleşmiş Milletler Gıda ve Ziraat Organizasyonu'ndan gelen veriler de endişe verici: Kurumun aktardığına bakılırsa bugün dünyanın beş kıtası birden, su kıtlığıyla baş etmeye çalışıyor ki, bu da dünya nüfusunun yüzde 40'ına karşılık geliyor. Yine, yarışmayla ilgili bir diğer ironik durum da, dünya karbon gazı salınımı sıralamasında ilk iki sıraya çıkmış bulunan ve bu sıralamada aşağı inmeye hiç de yanaşıyor görünmeyen ABD ve Çin'den kimi karikatürlerin de etkinlikte yer alıyor olması. Yarışmada duyarlık gösteren bir başka kaynak ise, ülkelerindeki orman yağmasına dikkat çeken, Amazon yağmur ormanlarını hayal güçleriyle korumaya çalışan Brezilyalı çizerler olmuş. Bu manzarada dünyanın insanlar nedeniyle içine düştüğü durumu en çıplak ve savunmasız haliyle evrene ihbar eden karikatür olan Palto Yıldızı'nı ise, ilettiği mesajın sonsuzluğu ve yalınlığı nedeniyle Rus çizer Mikhail Zlatkovsky üretmiş. Yarışmada ikinciliği elde eden isim ise, elindeki tek bir çiçeği kendisini kovalayan kelebeklerden kaçıran insan kompozisyonu ile Rumen karikatürist Constantin Ciosu oldu. Yarışmada üçüncülüğü ise Tayvanlı sanatçı Tawan Chuntraskawvong kazandı.
Bilgi için: www.kenspraguefund.org
Küresel ısınmanın dramatik tebessümü




1. Rus çizer Mikhail Zlatkovsky, Palto Yıldızı ile birinci seçildi


2 - Çizer Constantin Ciosu (Romania)- Kelebekten kaçan insan komp.


3. Tayland'dan çizen Tawan Chuntraskawvong'un El adlı eseri.


Rusya'dan Vladimir Druzhinin'in yapıtı, Eko-manzara




Rus çizer Wassily Alexandrov, yarışmaya
İntihar adlı eserle katılmış.



Ukraynalı V. Kazanevsky'nin Tek El'i.


Fransız B. Bouton'un Kardanadam'ı


I. Kondenko'nun Farksızlık adlı çizimi.
Hırvat çizer Brankollic'in Mini Kirlilik'i.
Endonezyalı Mortene'nin Ağaçkakan'ı.
Rus çizer Sergei Ashmarin'in Alfa ve Omega'sı.



Gönül Kapısı...


19'uncu yüzyılın büyük İngiliz ressamlarından William Holman Hunt'ın, bir bahçeyi anlatan tablosu Londra Kraliyet Akademisi'nde sergileniyordu.
Hunt'ın "Evrenin Işığı" adını verdiği bu tabloda gece elinde bir fenerle bahçede duran filozof görünüşlü bir adam vardı.
Adam, öteki eliyle bir kapıyı vuruyor ve içeriden sanki bir yanıt bekliyormuşçasına duruyordu.
Tabloyu inceleyen bir sanat eleştirmeni Hunt'a döndü:
— Güzel bir tablo doğrusu, ama anlamını bir türlü kavrayamadım Adamın vurduğu kapı hiç açılmayacak mı? Ona kapı kolu çizmeyi unutmuşsunuz da...
Hunt gülümsedi:
— Adam sıradan bir kapıya vurmuyor ki... dedi ve tablosunun anlamını açıkladı.
"Bu kapı, insan kalbini simgeliyor. Ancak içeriden açılabildiği için dışında kapı kolu gerekmiyor... Ayrıca, önemli olan bu kapı açıldıktan sonrası....!!!..... Kapının sana her zaman açık olabilmesini sağlayabilmek.. O kapı size içerden açılmamışsa giremezsiniz..”

Öğrenmek..


Adamın gece yarısı yolda giderken arabasının lastiği patlar. Stepne ile değiştirmeye çalışır ama nafile. Bijonlar çok sıkı olduğundan bir türlü beceremez. Yardım için etrafına bakar,
ileri de park yapmış sürekli sallanan bir araç görür ve yaklaşır..
Bu sırada yaklaştığı arabada, kadın erkeğine:
— Daha daha… Bu ne ki? vb.. laflar söylemektedir...
Bizim ki çaresiz arabanın camına tıklar:
— Yahu ben şu lastiği bir türlü değiştiremedim. Yardımcı olur musunuz?
Arabadaki erkek:
— Yav abi!! İyi yetiştin, sen şunla ilgilen, ben senin arabanın lastiğini değiştiririm.
Bizimki arabaya geçer ve kadını tatmin etmeye başlar. Birden ne olduğunu anlamadan kırmızı-mavi ışıklar görür. Kapıyı açan polis fenerini uzatır:
— Ne yapıyorsunuz siz burada?
Bizim ki:
— Karımla sevişiyorum.
— O zaman git evinde yap kardeşimmm!! Niye burada yapıyorsunuz?
— Vallahi polis bey! Karım olduğunu siz feneri tutunca öğrendim!!

Müthiş Komplo!!


Minik yaramaz, boynuna bir ip geçirdiği ölü kurbağayı çekiştire çekiştire yolda giderken, bir randevuevinin kapısına gelir, tak tak kapıyı vurur, kapıyı şişko çirkin bir kadın açar... Çocuk avazı çıktığı kadar bağırır:
— Buradaki kızlardan birini istiyorum! Param var ve istediğimi yapana kadar da buradan gitmeyeceğim!
Kadın şaşırır ama para paradır diyerek, minik yaramazı içeri alır... Çocuk oradaki fıstıklara bakar ve kadına sorar:
— Burada bir Amber varmış, Onu istiyorum!
Kadın bunun üzerine:
— Ama olmaz ki. Bak çocuk, bence sen...
Çocuk onu dinlemeden avaz avaz bağırır;
— Amberi istiyorum! Amberi istiyorum! Parası neyse vericem!
Kadın hala şaşkın halde:
— İyi iyi .., tamam yukarı çık sağdaki ilk odaya git, bekle.
Kadın Amber'i odaya gönderir... 10 dakika sonra çocuk merdivenlerden yine kurbağasını sürükleye sürükleye iner... Kadına parasını verir tam çıkarken kadın en sonunda dayanamaz seslenir:
— Lafımı dinlemedin çocuk, niye ille de onu istedin ki? O kızda hastalık vardı!
Çocuk:
— Onda hastalık olduğunu biliyorum, o yüzden onu istedim... Çünkü bu akşam annemle babam dışarıda yemeğe gidecekler, ben de evde dadımla oturucam... Onlar gittikten sonra dadım benle seks yapmak istiycek, çünkü küçük çocuklardan hoşlanıyo.. Böylece burada
kaptığım hastalığı ona geçirmiş olucam... Annemle babam eve döndükleri zaman, babam dadımı evine götürecek... Orda da tabi ki her gece yaptığı gibi onu becerecek, hastalık ona
da geçicek... Eve döndüğü zaman annemle sevişecek, böylece anneme de hastalığı geçirecek.. Sonra sabah babam işe gidecek, sütçü süt bırakmaya gelecek, annem de onu eve alacak ve onunla sevişecek, hastalık ona da geçecek ve çok da iyi olucak...Çünkü o herif benim kurbağamın üstüne bastı öldürdü!!


Düşünce..


Adam her gün papağanını camın önüne bırakır işe öyle gidermiş. Papağan da akşama kadar yoldan geçenleri izler, söylenenleri dinlermiş.
Bir gün gene papağan, camın kenarında dururken aşağıda eylem yapan gençler ' Tek Yol Devrim' diye bağırarak önünden geçmişler..Ertesi gün de sağcı gençler eylem yaparken Papağan aşka gelir ' Tek Yol Devrim' diye bağırmaya başlar.. Sağcı gençlerde evi taşlar...
hurdaya çevirir..
Adam eve dönünce çok şaşırır ve olanları komşularından öğrenir. Papağana aynı şeyi bir daha yapmamasını söyler.
Bir sonra ki gün solcular eylem yapar, papağan yine duramaz bu kez sağcılardan duyduğu 'Milliyetçi Hareket Engellenemez' sloganını söylemeye başlar... Bu kez de solcular evi taşlar..
Adam eve döndüğü zaman bakar ki bu böyle olmayacak, dayanamaz ve papağanı kümese atar.. Kümesteki tavuklar papağana bakıp alaycı bir ses tonuyla:
— Ne oldu lan artiz? Bütün gün öyle orda camda durup, etrafa bakmayı biliyordun..
Papağan:
- S..tirin lan o...pular Ben sizin gibi fuhuştan yatmıyorum..Düşünce suçundan buradayım!!

Çinli Bilgenin Erkeklere 5 Öğüdü..